23 Aralık 2011

Sürprizin Böylesi..


   Yeni yıl, yeni evlilik, yeni eşyalar ve yeni bir hayat...
   2011 bana yepyeni değerler kattı, hızlı değişimlere ortak olduk, oysa ne kadar buruk girmiştim bu yıla. Özlem doluydu, Aralık'ta askere giden boncuğumun ardından yeni bir yıl bile bana iyi gelmemişti. 
Şimdiyse umutlarla, yeniliklerle ve hayatıma katacak tüm güzellikleri kucaklayarak başlasın istiyorum 2012.
   Evliliğimizin 2. ayı doldu, bir de hediyem vardı. Biz hep:  ''Bir gün Sezen Aksu'yu şöyle özel bir mekanda dinleyelim canlı canlı.'' derdik. Rumeli hisarı , Kuruçeşme konserlerine bakıp bakıp iç geçirirdik. Neyse ki Sezen Aksu Bursa'ya geldi ve bizim mutluluğumuz oldu. Bu ayki hediyem de Sezen konserine bilet oldu:)

  

         O akşam tüm muhteşemliği ve büyüleyici sesiyle Sezen Aksu, tüm hayatımı gözlerimin önünden şöyle bir geçirtti. Bana da izleyicisi olmak düştü...

          Ben 90'ların başında yaşadım çocukluğumu . O zamanki hallerimi bile hatırlamazken onun 80'lerde çıkarttığı şarkılara ezbere eşlik edebiliyor olmama şaşırdım önce, sonra eskiden severek tuttuğum günlüğüme büyük harflerle yazdığım şarkıyı o yılları hissederek dinledim.

                                               ''Gülümse, hadi gülümse
                                                Bulutlar gitsin!
                                                Yoksa ben nasıl yenilenirim
                                                Hadi gülümse! ''

     

            Tam 3 saat sahnede kaldı, bizi kuşattı sesindeki hüzün, sesindeki aşk ve huzur... Giderek daha çok eşlik etmeye, ses tonumuzu yükseltmeye başladık, Sezen bizi resmen sarhoş etti, mest etti!
            Sonra birbirimiz için şarkılar tuttuk, ablam için ''Unuttun mu beni''yi, annem için ''Keskin bıçak''ı, boncuğum için ''Erkek güzeli'''ni tuttum..Kadına şiddetin ve töre cinayetlerinin arttığı şu günlerde ''Ünzile'' yi dinlerken kendimi tutamadım.


                   ''Yağmuru kim döküyor?
                     Ünzile kaç koyu ediyor?
                     Dayaktan uslanalı hiç bir şey sormuyor.'' 


               Bir oynattı, bir ağlattı Sezen.Fahir Atakoğlu ve Acousting Band ile olması da cezbediciydi gerçekten müziğe doyduğumuz bir  gece yaşattı Minik Serçe. Çıktıkları Dünya turnesinde ilk duraklarıydı Bursa ve ilk defa bir araya gelmişlerdi, izleyicilerinde onayını alıp devam ediyorlar, 17 Mart'ta ise İstanbul'da olacak.

            Şehrinize geliyorsa muhakkak ne yapın ne edin gidin derim ben! Biraz da ruhu doyurmak lazım değil mi?

20 Aralık 2011

Hoşgeldin Bebek!!

     Vakit ne de hızlı geçiyor, böyle zamanlarda daha iyi anlıyorum.
     19 Aralık 2011, saat 4 suları,haftanın ilk günü, bir haykırış bir ağlayış...
     Hayata atılan ilk kahkaha belki de , bir melek doğuyor, öyle saf, öyle masum. Haberi yok bizim Dünya'mızdan, ilk ağlayışını duyuyoruz, Üç çift göz birbirine bakıp yaşarıyor, dudaklarda gülümseme.


               Biz de onun gibi gelmedik mi Dünya'ya? Kavgaları, savaşları, çekişmeleri, gürültüleri, karanlıkları bilmeden.Önce aydınlığa kızdık bulunduğumuz güvenli ortamdan bizi uzaklaştırıyor diye, sonra karanlıklara düşman olmadık mı? İçimizde sonsuzca var olan sevgiyle, iyilikle doğmadık mı ve giderek biz atmadık mı içimize tohumlarını olumsuzlukların?

 
         
                 Neyse ki hep yaşatmaya çalıştık içimizdeki o minik çocukları, gülen, top oynayan, yaramazlık yapan, biz sessizce dururken çığlık çığlığa şarkı söyleyen... Hep demedik mi : ''Bu yeni bir gün'' diye, işte böyle devam etmeli hep, başlatmalı her yeni gün --yeniden hayatı-- gülümsemeli...


       Hepimiz heyecanla bekledik onu, en çok da annesi. Tam 9 ay 5 gün taşıdı o minik meleği karnında, ameliyathaneden çıktığındaysa yüzündeki rahatlama ve mutluluğa seyirci olduk. ''Zor gelecek'' diyordu, ''9 aydır hareketlerini hissediyorum içimde, tekmelerini, kalp atışlarını, heyecanla bekliyorum tek bir hareketini.Ben nasıl ayrılacağım bu histen?'' diyordu.Bunu yalnızca anne olanlar hissedebilir sanırım, değişik olmalı! Şimdi o meleği yüreğine alma zamanı, öyle küçük, öyle korunmasız ve muhtaç ki anne sevgisine...Büyüdük biz deyip böbürlensek de bu yaşımızda bile sevgisine, ilgisine ihtiyaç duyduğumuz kişiler annelerimiz değil midir?





                                                          Bu yazımda sana olsun Ozan:)

                                     Hoşgeldin Minik Meleğimiz! Yengen ve amcan seni çoook seviyor!!

16 Aralık 2011

Gez, gör, al, sarıl, sevin, ayrıl..

   Sabah 7:00 alarmım çalıyor - Eleni Karaindrou- To vals tou Gamou - uyanıyoruz, tostlar üç tane, biri benim ikisi sevgili kocamın. Tadına doyamasam da iki tane yemenin bünyeme iyi gelmeyeceğini hissediyorum. Ben hızlıca giyinip, evi derli toplu bırakma çabasında iken arkamdan bir ses ''öylece kalabilir, zaten geleceğiz bir iki gün sonra'' diyor. Hiç olur mu öyle? Topluyorum, 8'e kadar çıkarız derken saat oluyor 8:20. Neyseki sabah maratonundan sonra vapura atlayıp uzaklaşıyoruz kısa bir süreliğine de olsa yaşadığımız şehirden.

    Denize merhaba!

    Yol uzuyor, sabah yaptığım tostlar gibi üç tane oluyoruz şimdi. Eşimin patronu da bize eşlik ediyor. İkimizi de farklı bir gün bekliyor, iş toplantısı ardından iş yemeğine katılacak olan eşim kırmızı kravatıyla göz dolduruyor:) Bense tam gezme modundayım, Kadıköy'de inip, nanumla buluşacağım.'' Nanu '' da neymiş dediğinizi duyar gibiyim.. O benim diğer yarım yani ablam. Sarılıyoruz özlemle. ''İnsanın yanında olmasını bu denli istediği kişiden uzak kalması bu olsa gerek.''  diyorum kokusunu içime çekerken. Sonra toplayıp kendimizi ''Hadi'' diyoruz. ''Alışverişe!''

    Kadıköy emrimize amade, tabi keyfimize limon sıkan yağmura da söyleniyoruz arada.Ama yağmur başlayınca elimize şu şeffaf şemsiyelerden tutuşturdu bi' amca, 5 tl'ye aldığımız şu herkesin elinde olan modellerden:) Havamıza diyecek yok:) Klasik mango turumuzda kendimizi de kaybettikten sonra ıvır zıvır, incik boncuk derken günü tamamladık.


   
      Eve gelip çaylarımızı da içince başladık DIY projelere, yarın kuzenimizin nişanı var.Tüm bijuteri dükkanlarını dolaşıp hayalimizde yarattığımız küpeleri bulamayınca ''Biz neden yapmayalım?'' dedik ve sonuç mükemmel! Yakında buradan inceleyebilirsiniz.

      Sonra biraz dinlenmece, şöyle biten 2011 yılının son sayılarından oluşan, dergilerle stres atmaca:)


      Sonra eşin neler yaptığını sormaca, şimdiyse ne zaman gelecek diye düşünmece:( Evlendiğimizden beri ilk defa bu kadar ayrı kaldık sanırım, olsun özlemekte iyidir değil mi ama? Nanum'un Nikon'unu kaptığım gibi gelecek yıl için şimdiden sizlere bir görselle''Merry Christmas'' demek istedim.


                                                                 Mutlu haftalar!

15 Aralık 2011

Eşim Olma Karım Ol!


  Bir ayımızı daha geride bıraktık, iki ay önce bu saatler ''Kadifeden kesesi...'' eşliğinde göbekler atıyorduk. Şimdiyse onun gelişini bekliyorum heyecanla. Nice mutlu aylara bize boncuğum! Bu da bugüne özel bir yazı olsun.Keyifli okumalar!


  Eşim olma, karım ol! Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin. “Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.

  Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler?

  Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…

  Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.

  Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…

  Ben kaçtım, yapılacak çok iş var:)

12 Aralık 2011

The Versatile Blog Ödülü

    Kimseye benzemeyen bloggerımız sevgili tubito, bana bu ödülü layık görmüş ve beni mimlemiş. Thanks tubito:)


 Versatile(çok yönlü) blog ödülü için bizden istenen yapmamız gereken şeyler var elbet. Bunlardan biri hakkımız 7 şeyden bahsetmek, ödül için uygun gördüklerimizden 10 kişiyi mimlemek ve tabii ödülün hakkını vermek:)
 
    Gelelim hakkımdakilere:

    1.Bunu bilmeyen yoktur ama tam bir vintage tutkunuyum! Cottage, provence ve vintage denince aklınıza kim mi geliyor? Tabi ki ben!!


                                                              Kahvesiz bir güne hayır!

       
              Haberleri izlerken kendimi tutamıyorum ve ne kadar gündemden uzak kalmayıp izlemek istesem de kötü haberlere tahammülüm yok! Trafik kazaları, ölüm haberleri, doğal afetler...keşke hiç olmasalar!


              Küçükken ablamla bayıla bayıla izlediğim çizgi film jetgillerdi.Teknolojiden nasibini alan gökdelenler, uçan arabalar, yürüyen bantta öylece duran George Jetson'un dişlerinin fırçalanması, saçlarının kesilmesi, ailenin güzel kızı Juddy'nin makinalar tarafından giydirilmesi ne güzeldi.Ailenin köpeği Astro'yu hatırlıyor musunuz? Ne tatlıydı. Ben 90'lar kuşağında bir çocuk olduğum için 2000'ler gelince her şeyin aynı jetgillerdeki gibi olacağına inanırdım. ''Milenyum Çağı'' deniyordu 2000'lere, millenium değil! Evet, teknoloji değişti, ama Jetgillerdeki gibi değil:)


               Ben soğuk havadan nefret eden biriyim, o yapraklar yere düşüp,sararıp ortadan kaybolunca ve dallarda kuruyup ruhsuzlaşınca mutsuz oluyorum. Kışı, üşümeyi, ıslanmayı hiç sevmiyorum. Ama karlı havaya, camdan yağışını izlemeye ve koşup karlarla çocuklaşmaya bayılıyorum!


                 Ben de sigaradan nefret edenler ve hiç kullanmayanlar tarafındayım! Kokusuna bile tahammülüm yok, evet! Hadi bırakın şu illeti!


              Büyüdüğümde hep bir yönetmen veya haber spikeri olacağımı düşünürdüm! Lise sıralarında otururken masa başı iş bana göre değil der hep aktif olabileceğim işler hayal ederdim. Şimdi bakıyorum da ne kadar da uzaklaşmışım bu düşüncelerimden:) Bu da son gerçeğim olsun!




         Mimlerim ise yeni izleyicim olan 10 kişiye gitsin; reyhanlaherseymutluellerelifinelizi, beyonce, moda-kulisi, betulove, fikr-iala , fulyevimindekoratoru, Gul/in'e gitsin!!

9 Aralık 2011

HEDİYEE

 Joveland sayesinde duyduğum ve izleyicisi olduğum moda-kulisi adlı blog 100.ü izleyicisine ulaşmış ve bunu bir hediyeyle taçlandırıyor!! Son günlerde sevmediğim bir renk olan bordoya karşı bir sempatim oluştu. Bu clutchda bordoya daha bir yakınlaştırdı beni:) En son aldığım bordo pantalonumun yanında görmek istiyorum onu...



 
                                                                       Bana bol şans!

7 Aralık 2011

Bir Anı...

   Nostaljik olana, eskiye, antikaya ve orjinal şeylere olan ilgimi bilmeyen yoktur. Bir İstanbul gezintimiz sırasında Cevahir'de ''Nostalji Foto''ile tanışmamızda bu isteğim sonucu oldu. Pembe prenses elbisesini kaptığım gibi vizörün karşına oturdum. Boncuğuma da prens olmak düştü tabi. İşte bu antika resmi büyütüp,çerçeveletip, 2010'a girerken hediye olarak vermişti bana eşim.Ama büyüklüğünden dolayı kullanamadık evimizde.
  2012'ye girerken de bu haline bakacağız sanırım. Farklı bir çerçeve bu sefer büfe üstü aksesuarı olarak...

5 Aralık 2011

Bu Pazar

    Pazar günlerini oldum olası çok sevmişimdir. Evlenmeden önce de böyleydi bu, çok küçükken de. Pazar günleri tüm aile evde olurduk. Hava güzelse pikniğe gider, yağmurluysa  annem evimizi mis gibi kek kokularıyla doldururdu. Evimizi tertemiz yapar, pazar gününü yıkanma günü ilan ederdi. Küçüktük, pazarlar da keyifli...
   Büyüdükçe dağıldık, ayrı yuvalarımız ayrı hayatlarımız oldu ama yine mutluyuz biz, Çünkü hep içimizde o pazarların tadını hissettik. Bir pazar günü yine beraber edeceğimiz lezzetli kahvaltıların hayalini kurduk.
   Bu pazarda eşimle o ''huzurlu'' pazarlardan yaşadık. Bize yazdan kalma bir günü anımsatan, özlediğimiz güneşe bakıp  teşekkür ettik. Aralık'ın 4'ünde kahvaltımızı balkonda yapmanın şerefine ulaştık:)




   Cumartesi günü büyük bir heyecanla basketbol topu aldık, haftaya eşimin bankalar arası basket maçı var. Biz de biraz antreman yapalım dedik, bayadır oynamıyordum ne de özlemişim:) Başlamadan önce beni hafife alan eşimin, basket performansım karşısındaki bakışları çok eğlendirdi beni:)
 

      Sonra yaklaşan yeni yıl için biraz dolaşıp, alışveriş yaptık. Sizler için de biraz ajanlık yapıp güzel resimler yakaladım:)





                                                    Kardan adamlı tuzluklara bayıldım!!




                                                              Her yer kırmızı beyaz!!


                                                                    'Mutlu haftalar!'

2 Aralık 2011

Mim: Blogunuzu Çevrenizle Paylaşıyor musunuz?

    Sevgili gülümse beni uyardı. Meğer bir mim almışım da haberim yokmuş, bu aralar o kadar yoğunum ki gerçekten yarım yarım yapılacaklarla uğraşmaktan tam anlamıyla bir şeye odaklanamıyorum. Gelelim ''mim''imizin konusuna:
     -Blogunuzu çevrenizle paylaşıyor musunuz sorusuna yanıtlar arıyoruz.


                                      İşte mimin konusunu oluşturan üç soru ve benim cevaplarım:

    1. Blogunuzu tüm eş, dost ve çevrenize söylediniz mi?
  
    ''Tüm'' demek yanlış olur ama yakın çevrem haberdar. Ben facebook ve twitter kullanmayan biriyim, nasıl olur dediğinizi duyar gibiyim ama  k-u-l-l-a-n-m-ı-y-o-r-u-m:) Karşı mıyım hayır ama tek bir odak noktam var o da blogum! Sevdiklerimden, hissettiklerimden, yeni fikirlerimden, yaptıklarımdan, yapmak istediklerimden bahsederken bunları hem yeni kişilerle hem de tanıdıklarımla paylaşmak hoşuma gidiyor. Ama şöyle de bir şey var ki sadece iki izleyicimi tanıyorum:) Yeni izleyiciler ve onların yaşamları, başka hayatlara karışma düşüncesi beni daha çok heyecanlandırıyor. Bu sayede beni okuyan sizlere de çok teşekkür ediyorum:)

    2. Blogunuzu ileride çocuklarınıza gösterecek misiniz?


   Sevdim ben bu düşünceyi. Blogu açma amacım bu değildi tabii ama hoşuma da gitmedi değil, neden olmasın. Onların da yaşamdan zevk almaları, dekorasyona, yazıya, kitaplara ve hayatın mutlu kılan alanlarıına ilgi duymalarını çok isterim.

     3. Blogunuzu eşiniz/ sevgiliniz biliyor mu?


    Bu blogun ayrı bir hikayesi var, özlemlerim gitgide çoğalıyordu diye başlayan. Askerde olan sevgilim, şimdiki eşim yanımda değildi o sıralar. Ben de aslında çok da önemsemeden açtım blogumu ancak zamanla giderek daha fazla keyif aldım, onun ve izleyicilerim için daha çok araştırmaya yapmaya başladım. Bu yüzden eşimin haberi ,askerden döndüğünde oldu. Şuradan ona ''come and bring me spring'' dediğim gün, dün gibi. :)



                                     Teşekkürler gülümse ve gelelim benim mimlediklerime:

                  aslindaherseytubitoerguvanmevsimievciliklamoredelcalcio hadi bakalım sıra sizde:)

1 Aralık 2011

YILBAŞI PARTİSİ İÇİN ÖNERİLER

     Yılbaşı akşamı evdeyseniz harika bir parti düzenleyebilirsiniz.Küçük bir arkadaş grubuyla her zamankinden daha eğlenceli bir davet vermek için işte öneriler...


      1. Rahatlayın:
   Bir partiyi keyifli kılmanın ilk kuralı ev sahibinin kendini rahat hissetmesidir. Telaş yapmadan aksaklıkları ya da eksiklikleri bir krize dönüştürmeden sorunların üstesinden gelmeye çalışın.
     
       2. Müzik:
  Müzik eğlencenin en önemli kısımlarından biri. Gelen konukların zevkini de dikkate alarak müzik seçimini yapınız. 


      3. 2011 Panosu:
  Parti davetlilerinizden 2011 yılına ait anılarını anlatan fotoğrafları getirmelerini isteyebilirsiniz. Bunlarla ilgili bir pano hazırlayıp, bolca eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.

     4. Karşılama:
   Her bir konuğunuzu kapıda karşılamayı unutmayın. Ayrıca konuklar için minik kostümler hazırlayabilirsiniz. Evde de kolaylıkla yapabileceğiniz şapkalar, maskeler, peruklar eğlencenizi pekiştirir.

      5. Yemek:
   Tam teşekküllü bir sofra kurmak yerine kokteyl tarzı ya da bistro tarzı bir parti de hazırlayabilirsiniz.Bunun için küçük sehpa, masa ve pufları kullanabilirsiniz.Ayrıca atıştırmalıklar evin pek çok bölümünde yer alabilir.Ancak özel bir gecede unutulmaması gereken en önemli ikili şarap ve çikolata ikilisi!

      6. Gereçler:
    Yemek servislerinin ve meşrubat bardaklarının toplu bir yerde olmasına dikkat edin.Böylece herkes ihtiyacı olan gerece kolaylıkla ulaşabilir.

      7. Dekorasyon:
     Evi parti havasına bürümek için balonlar, renkli süsler kullanabilirsiniz. Ayrıca yere ya da duvara yönlendirme okları yapıştırarak konukların evin bölümlerini ya da aktivite düzenleyecekseniz bu alanları kolay bulmalarını sağlayabilirsiniz.




      8. Sunum önemli:
     Hazırlayacağınız küçük atıştırmalıkları bile farklı tabaklarda ve farklı süslemelerde sunarsanız çok daha iştah açıcı olacaktır.

      9. Geri sayım: 
     Yeni yılda geri sayım için büyük ve gösterişli bir saat edinin. Emin olun saniyeleri saymak çok daha heyecanlı olacak!

      10. Dilek kutusu ve taşları:
   Güzel dileklerinizi düzgün taşlara renkli boyalarla yazabilir bunları konuklarınıza hediye olarak verebilirsiniz. Ayrıca geceye özel bir dilek kutusu yapabilirsiniz. Dilek kutusuna herkes 2012'den beklentilerini atabilir.